4 Şubat 2020 Salı

Cahillere ilim öğreten ilmi zayi eder, Layık olanlardan ilmi esirgeyen zulm eder.





Bu resimi ingiliz arşivlerinde buldum Dünyayı  dolanan iki bisikletçi   arkadaşlar bunlar  gezdiği yerleri hem anlatmış hemde gördüklerinin resmini yapmış ve bunu bir seyahat kitabına dönüştürmüşler..1840 yıllara denk geliyor bu Türkiye den ve birçok  ülkeden geçerek Tibet e kadar gitmişler..Çok güzel resimler var kitap da.Köpeğe dikkat gerisi kitaba kalsın dermişim




Cahillere
ilim öğreten ilmi zayi eder,
Layık olanlardan
ilmi esirgeyen zulm eder.







Köpek insanlar ve devler
Oğuz Han, kuzeydeki Karanlıklar Ülkesi´nde yaşayan Kıl-Barak Kavmi´ne karşı savaşmaya karar verir, orada yaşayan erkeklerin yüzleri köpek gibidir ama kadınları çok güzeldir. Oğuz Han Baraklar´la savaşır ve ardarda yenilir. Çare olarak askerlerini gizli bir yoldan Barak ülkesine yollar ve Barak kadınları Oğuz askerlerinin güzelliklerine dayanamayarak birleşirler ve Oğuz Han´da bu yoldan Barak ülkesine sahip olur. Köpek başlı insanlarla ilgili mitler (Kyno-Kephaloi), Eski Mısır´da da önemli bir yer tutar. Mısır´da bunları "Ani" denir ve Ay tanrısına kurban edilirlerdi. Renkleri siyahtı, , başları köpek gibiydi, dişleri köpek dişine, elleri köpek pençesine benziyordu. Dilleri yoktu ama insanların söylediklerini anlıyorlardı. Samanlarda yatıyorlar, 200 seneye kadar yaşıyorlardı. Benzer mitlere Hindistan´da raslanır, Ariler´de köpek kutsaldır ve köpek başlı insanlar Hindistan´ın soyluları olarak kabul edilirler. İbni Battuta´da Çin Hindi´ndeki adalarda yaşayan köpek başlı insanları anlatır, bunların da kadınları çok güzeldir. Burada Battuta´nın da Oğuz Destanı´ndan etkilendiği görülür. Avrupa mitlerinde ise Batı ve Kuzeybatı´da yaşayan köpek başlı Boruslar´dan söz edilir. Uzmanlara göre Borus, Prusya´dır. Oğuz Destanı´nda Han´ın, kuzeye gittiği anlatılır, öyleyse aynı kavimden söz edildiği düşünülebilir. Eski Yunan ve Bizans tarihçileri de köpek başlı kuzey kavimlerinden söz ederler, bunlar insan sesi yerine, köpek gibi havlamaktadırlar. Eski Çağ coğrafyacılarına göre dünyanın bittiği yerde büyük bir okyanus başlar ve bu okyanusun kıyısında da köpek başlı insanlar yaşamaktadırlar. Kurt, Hun Türkler´inin ve devamının herşeyi ve kudret simgesidir. Buna karşın Proto-Moğollar´da özellikle de Wu-huanlar´da köpeğe saygı gösterilirdi. Köpek genel olarak dişidir. Tibetliler soylarının köpekten geldiğine inanırlar, köpeğe saygı gösterilir, el sürülmez. öldürülmez ve tabudur. Çin kaynaklarına göre, Çin´in Kuzeydoğusu´nda köpek-barbarlar yaşarlar ve kendilerinin iki beyaz köpekten geldiğine inanarak, saygı gösterirler. Kafatası kişilikli ve domuzbaşlı dünyadışı yaratıklarBir Moğol kavmi olan Kitanlar´ın mitlerinde çadırlarda raslanan insan kafataslarından, harpte koruyucu domuzbaşlarından söz edilir, bunlar Kitanlar´ın atalarıdırlar. Kitanlar´ın üç ataları içe ayrılır; Birincisi kafatası şeklindedir, keçe bir çadırda saklanır ve halka hiç görünmez, kimse çadırından içeri giremez. Önemli bir olay olduğunda beyaz bir at ve boz bir öküz kurban edilir. O zaman, çadırdaki ata şekil değiştirip ihsan şeklinde görünür ve sonra yine çadıra dönüp kafatası olur. İkinci ata yaban domuzu başlıdır, o da çadırda yaşar, domuz derileri giyer ve önemli durumlarda ortaya çıkar ve birgün karısı domuz derisi giysisini çaldığı için bir daha görünmez. Üçüncü atanın 20 koyunu vardır ve her gün 19´unu yer ama ertesi gün koyunların sayısı yine yirmidir ve böylece yaşayıp gider. Koca kulaklılar kimdi?Devler de sık raslanan sıradışı yaratıklardır; Ilaman Boyu´nun atalarını anlatan Er-Töştük masalında devler kulaklarının büyüklüğü ile tanımlanırlar. Han-name´de Karn-ül Bakar Dağı´ndan çıkıp Oğuz Han´a saldıran Yecüc Mecüc halkının kulakları o kadar büyüktür ki, savaşırken kanatlarına sarılırlar ve ok işlemez. Ayrıca, kulaklarından birini altına döşek gibi, diğerini de üzerine yorgan gibi serip yatan kavimlerden söz edilir (İ. H. Danişment; "Türklerle, Hint-Avrupalılar´ın Kök Birliği") Gök katları ve Türkler´de tek tanrı inancıTürkler´e göre en yukarda gök, onun altında Kağan yani Hakan, onun altında insanlar, insanların altında da yer vardı. Bu dört kat birbirlerinin üzerinde değildiler, aralarında mesafe bulunuyordu. Bu inanç, gök dinidir ve MÖ 10, Yüzyıl´dan sonra Çin´deki Chuo Sülalesi´nde de görülür. Aynı gök katları inancına, Göktürkler´de de raslanır. Göktürk yazıtlarına göre, Tanrı Türk milleti varolsun diye İlteriş Kağan´la eşini tepelerinden tutup, "Yukarı"ya götürmüştür. Eski Türkler gökle yer arasında sürekli bir savaşa inanmazlar, ikisini bir bütün olarak görürlerdi. Göğün Tanrısal, yerin Şeytani olduğu inancı Türk inançlarına sonradan Şamanizm dönemlerinde girmiştir. Çok sonralarda yaşayan Cengiz Han bile, Camuka ve Toğrıl Han´a; "Gök ve yerin yardımıyla kuvvetim arttı..." der. Bir Altay masalında, iki silahşörden birisi ötekine; "Ne göğe, ne de yere dua et, yararı yok..." der. Daha birçok örnek verilebilir; özetle Türk Dini´nde gök iyi ruhların, yer de kötü ruhların barındıkları birer yer değildir yani evren bir bütündür. Kozmogenesis yani Yaradılışİran mitlerinde Yaradılış dört çağa ayrılır, aydınlık ve karanlık kuramları başlangıçta vardır. Yaratan ve daha üst bir kudret olan tanrı yoktur. Varoluş 12.000 yıllıktır ve dörde ayrılır, her çağ 3.000´er yıldır. Birinci Çağ, bir ruh alemidir; herşey ruhtur, hareket ve düşünce yoktur (Eflatun´un Idealar´ı gibi...), bu dönemde iyilik tanrısı Hürmüz ile kötülük tanrısı Ehrimen savaşırlar. Türk Mitolojisi´nde karşıt olarak Ülgen ve Erlik vardır ama İran´da olduğu gibi eşit değildirler. Ülgen daha güçlüdür ve Erlik´i cezalandırır. İkinci Çağ Yaradılış Çağı´dır. Hürmüz sırasıyla, melekleri, göğü, suyu, yeryüzünü, bitkileri, hayvanları ve de insanı yaratır. Altay destanlarında insan Erlik´in ta kendisidir. Üçüncü Çağ, İran´da iki büyük gücün savaş dönemidir, Altay Türk mitlerinde ise Adem ve Havva öyküsü buraya girer. Dördüncü Çağ ise bugündür. Belirgin olarak örneklenirse Yakut Türkleri´nin Yaratılış Miti´ndeki tanrısal tanımlama dikkat çekmektedir; Beyaz Yaratıcı, diğer yaratıcı ruhların çok üstündedir, büyük bir varlık ve iyi bir ruhtur, evreni o yaratmıştır, dünyayı o idare eder, insanlara yaratıcı gücü ve çocukları verir, toprağın verimli olmasını sağlar, insanlara can verir. Ama bu büyük Yaratıcı, diğer küçük tanrılar gibi insanların özel işlerine karışmaz, onların zengin olmaları için etkide bulunmaz, şahsi dilekleri dinlemez, ancak bazılarını çaresiz ölümlerden kurtarır ama bu yardımı ancak büyük efsane kahramanlarına yapar. Kısacası Eski Türkler´de Tanrı tekti ve onun altında gücü daha az olan tanrısallar vardı... Yaradılış ile ilgili çeşitli Türk mitlerinin içersinde en ilginç ve belki de çarpıcı olanı Altaylar´daki Kara Orman Tatarları´nın mitidir; "Çok eski zamanlarda Payana insana benzer birşey yapmıştı ama ona can vermek için ruh bulamamıştı. Ruhu gökte arayıp, bulacaktı. Yola çıkmadan önce, köpeğini insan şeklinin yanına koydu ve ona, gelen olursa havlayıp, haber vermesini söyledi. O çağda köpek tüysüzdü. Payana gittikten sonra Şeytan göründü ve köpeğe insan şeklini verirse, ona altın tüyler vereceğini söyledi. Köpek buna kandı ve insanı şeytana verdi. Erlik insanı eline aldı ve her tarafına tükürdü. Bu sırada Tanrı Payana ruh vermek için geri gelince, Şeytan Erlik hemen oradan kaçtı. Payana baktı ki, kendri yaptığı insan tükürük içind ekalmış ve kirlenmişti, ne yaptıysa temizleyemedi, baktı ki olmuyor tersine yüzüne çevirdi ve bu yüzden insanın için şeytanın tükürüğü ile dolu kaldı. Payana köpeğe kızdı ve dövdü ve daima kalmaya mahkum etti."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder